Sen Gelsen Yeter-Bir Tiryakinin Notları-
Hasretin bende tarifi imkânsız bir hüzne gebeydi ve yüreğimde dinmek bilmeyen bir özlemle sana bakıyordum. Hayattan duyduğum lezzetlerin hepsinin yitip gittiğini görmüş ve bundan rahatsızlık duymamıştım. Çünkü sen vardın, senle geçirdiğim birkaç dakika mutlandırıyordu beni.
Sıcak Bir Dost
En azından başımda dolanan kara bulutların dağılmasına sebep oluyordun. Ben kısa bir zaman için bile olsa ‘kâh çıkarım gökyüzüne seyrederim âlemi, kâh inerim yeryüzüne seyreder âlem beni’ diyebilmekteydim. Sen her zaman sadık bir dost oldun. Sana alternatif dostlar peşinden koştuysam da inan hep yüreğimdeydin sen. Hatta doktor ‘bu dostluğunuzdan zarar görüyorsun, ilerde sıkıntı olmaması için biraz ara ver, seyrek görüşün’ dediğinde bile ben hep senden yana tavır takındım. Ama an oldu ki senden kaçmaya başladım. Tutsam yanacağım, bıraksam donacağım. İlk defa senden uzaklaştım. Sen de ortalıkta görünmüyor, benden kaçıyordun. Suç ikimizde de değil biliyorum. Suç’ son-bahar’daydı. Şükür o zamanı atlatıyoruz az biraz.
Sen Bilirsin
Karadeniz’in hırçın dalgalarının kıyıları dövdüğünü seyretmişsindir, tanıksın yağmurun toprağın bağrını hançerlemesine, ağaçları kökünden söken selleri de bilirsin, bundan dolayı insanoğlunun içindeki depremlere, fırtınalara, yüreğini parça parça eden gözyaşlarına hiç şaşırmıyor ve bir çözüm reçetesi sunamasan bile lokal anestezi uygulayabiliyorsun.
Askerlik ve Sen
Senle ne zamandan beri tanıştığımı hatırlayamıyorum. Kendimi bildim bileli hep hayatımdasın. Eskiden bir tek çeşidini bilirdim ama şimdi o kadar farklı türün var ki anlatamam. Büyük ihtimalle sen dahi bilmiyorsundur yeryüzündeki akrabalarını. Ama ataları sensin ‘siyah’. Zaten esas olan siyah olandır. Askerken ne kadar çok aradım seni ‘poşetin’ dışında. Hem sen poşete sığacak bir lezzet misin? Demir bardakların seni zehirlediği o günlerde ben porselen bardak peşindeydim. Askerken o dudakları adeta kızgın demirle damgalayan demir bardaklar bile senden vazgeçirmedi. Ama ben senin layık olduğun bardakla buluşturmayı becermiştim. Porselen bardağı ele geçirdiğimde kutsal bir metne yapışır gibi yapıştım ve hep beraberimde gezdirdim. Yürüyüşlerde bile yan cebimdeydi. En çok özen gösterdiğim bir meta oldu 5 ay boyunca. Çünkü esas senle buluşturuyordu beni. Şimdi bu günlerde, yani erken gelen sonbaharda:
Sen Gelsen Yeter
‘Bir dağ başı yalnızlığı yaşıyorum yeniden,
Dağ başı yalnızlığı ölümden beter
Kimse aramazsa sormazsa beni,
Sen gelsen yeter.’ diyor ve senden bekliyorum yaralarıma merhemi.
Ey Çay;
Sözün kısası şu ki ey Çay: Sen olduğun müddetçe -tabi biraz da bisküviyle birlikte bir parça gece- sonbaharlar her daim ilkbahar olacak. Kabuk bağlamaya gerek kalmadan bütün yaralar kapanacak.